Orta Çağa doğru yolculuk yapalım sizlerle Eminim ki hepinizin aklında yavaş yavaş canlanmaya başladı Efsanevi Alamut Kalesinin Efendisi Hasan Sabbah bu isim bir yerlerden tanıdık gelmesi lazım şuan yaşananları gözden geçirirsek değişimin olmadığını haşhaşilerin yerini başka örgütlerin aldığını görebiliriz. Hasan Sabbah, 11. yüzyıl ortalarında On İki İmam Şiiliği’nin kalesi olan Kumm kentinde dünyaya gelmiştir. Kendi otobiyografisinde 17 yaşına kadar sürekli bir biçimde bilgiyi araştırdığını ve bir âlim olmak istediğini söyleyen bu zat, dini eğitim alırken İsmailili bir refikle karşılamış ve bu karşılaşma onun hayatını değiştirmiştir. Birçok vakanüs onun keskin zekâsının yanında, astronomi, büyü, aritmetik ve daha birçok alanda bilgili bir kişi olduğunu söyler.
Rivayetlerin hepsinin ortak bir yönü var ise, o da Hasan Sabbah’ın keskin zekâsı ve ileri görüşlülüğüdür. Tam bir hırs adamı olduğundan kendisine yakıştırdığı sıfatlardan “el-muntakim”, “intikam alan” manasına gelmektedir. Kalesine şarabın girmesini dahi yasaklamıştır. Yine rivayetlere göre; iki oğlunu tarikat görüşlerine aykırı davrandıkları için öldürtmüştür. Büyük Selçuklu Devleti döneminde yaşamış din ve terör örgütü lideridir. Örgütün çeşitli adları olsa da en çok kullanılan adı Haşhaşilerdir. Bu örgütün temel stratejisi ele geçirilmesi zor olan kalelere yerleşerek oradan çeşitli suikastler de bulunmaktır. Bu yolla da siyasi güç elde etmektir. Ana karargahları da Alamut kalesidir. Alamut kelimesi, arapça olan “kalatul mevt” in bozmasıdır. “Kalatul mevt” in Türkçe anlamı da “ölüm kalesi” dir. Hasan Sabbah ın bir emri ile fedailer gözünü zerre kadar kırpmadan hançeri çekip kalplerine saplarlarmış , Hasan Sabbah’ın inanılmaz derecede gözü kara adamları ve fedaileri vardır. Zaman zaman halkın içinde ölüm gösterileri ve intihar şovlar yapacak kadar serden geçerlermiş Rivayete göre; Hasan Sabbah, kalesini ziyarete misafirlerine hem gösteri olsun diye hem de müritlerinin ona bağlılığını göstermek amacıyla, tepede bulunan fedailerinden 3’üne işaret ederek atlamalarını söylemiş; onlar da tereddüt dahi etmeden atlayınca misafirleri çok etkilenmişlerdir tamamda neden nasıl bir insan bir sözle anlamsız olarak hayatından vazgeçer diye soracak olursanız hemen cevaplıyayım “Haşhaşiler” dendiğinde akla ilk gelen “cennet vaadi” olur. Birçok cemaat ya da tarikat, üyelerini “bizimle olursan, öldükten sonra cennete gideceksin” vaatleriyle yoğursa da, rivayetlere göre Haşhaşiler’de bu durum “dünyada” da gerçekleşmiş durumda.
Şöyle ki; fedailer haşhaşla mayıştırılıyor. Daha sonra upuzun taş bir yolda (yolun her iki tarafı sütle basılmış ve kurutulmuş haşhaş tütsüleri ile bezenmiş bir hâlde) ilerliyorlar. Bu yolculuk sayesinde, hem psikolojik hem nörolojik açıdan birazdan göreceklerine hazırlanıyorlar. Gözlerini açtıklarında kendilerini, her çeşit güzel kızların, rengârenk çiçeklerin, dünyanın dört bir yanından getirilmiş hayvanların ve mis gibi kokuların olduğu bir yerde açıyorlar. Burayı “cennet” sanıyorlar. Tekrar haşhaşla uyutularak odalarına götürülüyorlar. Ve tekrar o ”cennet”e gidebilmek için Hasan Sabbah ne derse, ne isterse yapmaya hazır oluyorlar. Fakat o cennet, aslında çok yakınlarında, sadece Alamut’un arka bahçesindedir . Rivayet odur ki dönemin kudretli Sadrazamı Nizamül Mülkü bile suikastle fedailerine öldürten Lider olarak karşımıza çıkıyor. Bu suikastler ve fedailerinin yaptıkları yakın zamanda olan bazı olayların geçmişten geldiğini ve din kisvesi altında insanların ezelden beri kullanıldığını göstersede konumuza dahil olmadığından oraya girmeyelim konumuza devam edelim unutmadan Sadrazamı suikastle öldürten Sultana bir şey yapmaz mı tabi ki ona da aba altından sopa göstermiş şöyle ki ; Sultan Sungur, Haşhaşilerin üzerine ordu göndermeye hazırlandığı sırada, bir sabah yastığının başında saplanmış bir hançer bulur. Ertesi gün saraya gelen elçi Sungur’a bir mesaj verir. Mesajda şu yazmaktadır: “Ben istemez miydim ki o hançer sert taşa değil de, sultanın yumuşacık göğsüne saplansın! Bizimle uğraşmaktan vazgeç.” Hançeri saplayan, Hasan Sabbah’ın yetiştirip saraylara sattığı cariyelerden biridir. Hasan Sabbah’ın güzel kadınları, bir yandan saraylarda cariyelik yaparken, bir yandan da şeyhlerine hizmet ediyorlar, emirlerini uyguluyorlardı. Sultan Sungur, Hasan Sabbah’la baş edemeyeceğini anlayınca kendini geri çekilmiştir. Sözü fazla uzatmadan Her dönemde Hasan Sabbahlar olduğunu unutmadan her sakallıyı Hızır zannetmememiz dileğiyle unutmadan eğer biz o dönemde yaşasaydık ne yapardık diye düşündüm. El cevap olarak Merhum Yunus Emre Kalbime ve Aklıma tercüman oldu
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni
Yunus’dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni
Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle Esen Kalın